banner
anasayfa
ayinbitkisi
arsiv
bos1
baglantilar
iletisim
kitap
palmiye böceði
basýnda
siteyioneriniz
ulasim
intro

PALMİYELER HAKKINDA

Bu sayfamızda palmiyeler hakkında bilgi sunmayı amaçladık.
Konu başlıklarına tıklayarak ilgili bilgiye erişebilirsiniz.

Palmiyeler Hakkında Genel Bilgi
Palmiye Dikimi

Palmiye Nakli

Türkiye'nin Doğal Palmiyeleri

Çevremizdeki Palmiyeler
Gezgin Palmiye Hikayesi

 

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ ?

- Dünyada 3000 türün üzerinde palmiye bulunmaktadır.

- Çin yelpaze palmiyesi (Trachycarpus fortunei)  -17 c dereceye, Afganistan dağlık bölgelerinde bulunan  Nannorhops richtiana ise –22 c dereceye dayanabilmektedir.

 -Dünyada en çok tanınan ve ekonomik değeri olan palmiye türleri, hindistan cevizi ve hurmadır.

 -Avrupada doğal olarak bulunan  2 palmiyeden biri Türkiye’ dedir.

 -Phoenix theophrastii (Datça-Girit Hurması) dünyada  doğal olarak yalnız  Girit Adası, Datça Yarımadası ve Kumluca-Finikede bulunmaktadır. Bunun bir alt türü olan Phoenix spp Gölköy, Bodrum Yarımadası Gölköy’de bulunmaktadır.

 -Seychelles adalarında bulunan  duble hindistan cevizi (Lodocia maldivica) nın tohumları 22 kg ağırlığa ulaşabilir.

-Madagaskar raffia palmiyesinin (Raphia farinifera) tek bir yaprağı 20metre uzunluktadır.

 -And dağlarında bulunan Ceroxlon alpinum’un boyu 60metreden yüksek olabilir. Paraguay’da bulunan lilliput palmiyesinin erişkinleri 10-15cm boydadır.

-Palmiyelerin gövdeleri genelde tekdir, ancak çok gövdeli, gövdesi dallanma gösteren veya sarmaşık türünde olanları da mevcuttur.

 -Türkiye’de dış mekanda yetiştirilen palmiye türü ithaller ile birlikte 10 u geçmemektedir(palmiyemerkezdışında).                              

-Palmiye Merkezi seralarımızda, ülkemizde daha önce bulunmayan 90 dolayında tür ve alt grubun üretimi gerçekleştirilmiş ve 40 a yakın tür, palmiye bahçemize dikilmiştir.

 

 

PALMİYELER HAKKINDA KISA BİLGİ

Palmiyeler bilhassa tropik ve subtropik bölgelerde yaygın olarak bulunan bir bitki türüdür. Arakasea (Arecaceae) ailesinden ağaçsı gövdeye sahip tek çenekli (monokotilodon) bitkiler olan palmiyeler, karakteristik görünüşleri nedeni ile genelde dıştan bakmakla tanınırlar. Ancak sikas, pandanus, kordilin ve yukka gibi benzer bitkiler acemiler tarafından palmiye ile karıştırılabilirler. Bitki sınıflandırmasında Modern Binominal sistemin kurucusu olan İsveçli Botanist Carl Von Linnaeus, zarif görünümleri ile  palmiyeleri, bitkiler arasında “Prenses” olarak adlandırmıştır.
 
Genelde tropik ve subtropik  iklim bölgelerinde yaşayan bu bitkiler, birkaç santim yükseklikten 60 metre yüksekliğe kadar değişik boyut gösterirler. Dünyadaki palmiye türü sayısı botanikciler arasındaki fikir ayrılıkları nedeni ile tam belirlenememiştir. 3000 dolayında palmiye türü olduğu kabul edilmektedir. Palmiyelerin büyük kısmı, tropik ve subtropik iklim bölgelerinde yaşamakla birlikte, 20 derece kuzey ile 20 derece güney enlemleri arasında palmiye yetişmektedir. Doğal olarak en kuzeyde bulunan palmiye, kuzey-batı ve güney-batı Akdeniz kıyı kuşağındaki, bodur Akdeniz Yelpaze Palmiyesi (Chamaerops humilis), en güneyde bulunan ise Yeni Zelanda’daki, Tıraş Fırçası Palmiyesi (Rhopalostylis sapida) dır.
 
Palmiyeler genellikle yaprakları ile taç oluşturan ağaçsı bitkilerdir. Çoğu tür tek gövdeye sahiptir. Bazı türlerde gövde toprak altında olabildiği gibi bazılarında, hiç gövde bulunmayabilir. Genelde palmiyelerin tek gövdeli olmalarına karşın bazı türler yan piçleri nedeni ile çok gövdelidir. Sarmaşık özelliğinde olan palmiyeler de mevcuttur. Palmiye yaprakları çok belirgin ve karakteristik şekle sahiptir. Çoğu türün yaprakları palmat (el ayası şeklinde) veya pinnat (tüysü) yapıya sahiptir. Palmat  yerine, yelpaze şeklinde terimi de  kullanılmaktadır. Ancak bunların dışında, değişik şekillerde yapraklar da görülür.
 
Bütün dünyada yaygın bir dağılım gösteren palmiyelerin en fazla tanınan ve kültürü yapılanları, gerek estetiği gerek ekonomik değerleri bakımından Hindistan Cevizi (Cocos nucifera) ve Arap Hurması (Phoenix dactylifera) dır. Afrika Yağ Palmiyesi (Elaeis guineensis) de ekonomik değeri en fazla olan palmiyelerdendir.
 
Tropiklerde palmiye yapraklarından ev duvarları ve çatılarının yapımında, yaprakçıklar ve yaprak saplarından örme çanta, sepet, şapka hatta bir çeşit kağıt yapılmasında yararlanılmaktadır. Palmiye gövdeleri, inşaat malzemesi olarak kullanılmaktadır. Ayrıca, sulama kanalları, küçük tekne, ok, mızrak yapımında da kullanılırlar. Metroksilon cinsi palmiyelerde, gövdenin iç fibröz kısmı, sago denilen saf karbonhidrat yapısında nişasta içermektedir. Bu nişasta yerliler tarafından besin maddesi olarak kullanılmaktadır. Yine bazı palmiyelerde gövde çizilerek elde edilen bol şekerli sıvıdan, şeker elde edilmekte veya bu sıvı fermente edilerek, alkollü içkiler yapılmaktadır. Kalamus ve benzeri tür, sarmaşık palmiye gövdeleri, “rattan” olarak adlandırılırlar. Bunlardan aynı bambudan olduğu gibi örme sandalye, sehpa, dolap ve diğer mobilya imal edilmektedir. 
 
Bazı palmiyelerin büyüme ucu veya genç sürgünleri  yenilmektedir. Bu yiyeceğe palmiye kalbi veya palmiye salatası denir.  Birçok palmiyenin meyvesi yenmektedir. Bunlardan en fazla ticari değeri olanları, Hindistan Cevizi ve Hurmadır. Bazı palmiye tohumlarından da yemek ve kızartma için kullanılan yağ elde edilmektedir. Ayrıca palmiye tohumları işlenerek çeşitli süs ve ziynet eşyası yapılmaktadır.
 
Kuzey doğu Brezilyada bulunan Copernicia prunifera türü palmiyenin yapraklarından elde edilen Carnauba mumundan, otomobil ve ahşapta kullanılan bir cila yapılmaktadır. Hindistan cevizi (Cocos nucifera) meyvesinin sert dış kabuğunun üzerindeki liflerden paspas ve ip imal edilmektedir. Kabuğun kendi ise son yıllarda bitki üretiminde çok aranan bir ekim ortamı malzemesi olmuştur. Madagaskar kökenli Rafia Palmiyesi (Raphia rafinifera) yaprakçıklarından elde edilen rafya, sepet ve şapka yapımında bağlama mataryeli olarak kullanılmaktadır. 
 
Tropikal  ve subtropikal bölge vejetasyonunun en önemli öğelerinden olan palmiyeler yalnız çöl, deniz kumsalları veya çok sıcak bölgelerde değil, yüksek dağlarda veya tropikal ormanlarda ağaç altı örtüsü olarak da bulunurlar. Çin yelpaze palmiyesi (Trachycarpus fortunei) -18C dereceye dayandığı için Kanada’nın birçok yerinde ve İsviçre’de Alp dağlarının eteklerinde yaşayabilmektedir. Yine Afganistan ve İran’ın yüksek dağlık bölgelerinde bulunan Mazari palmiyesi (Nannorrhops rictchina) –21C° soğuğa dayanabilmektedir.
 
Seyşel Adaları’nda endemik olarak bulunan İkiz Hindistan Cevizi (Lodoicea maldivica), bitkiler dünyasında en büyük  tohuma sahiptir. 6 yılda olgunlaşan meyveleri 20-25 kg ağırlığa ulaşabilirler. Madagaskar Rafya palmiyesinin (Raphia farinifera) tek bir yaprağı 20 metre uzunluktadır. Madagaskar’da bulunan Bismark Palmiyesi (Bismarckia nobilis) 20 metre ve And dağları Balmumu Palmiyesi (Ceroxylon alpinium)’nin boyu 60 metreye erişir. Bugün muhtemelen doğadan kaybolmuş olan, Paraguay’daki Lilliput Palmiyesinin (Syagrus lilliputiana) erişkinleri yalnız 10-15 cm boya sahiptir (Lilliput Gulliver’in seyahatleri romanındaki cüceler ülkesinin adıdır).
 
Ülkemizin ılıman bölgelerinde, birçok palmiyenin dış mekana uyum gösterebileceği ve bütün bölgelerde, iç mekanda palmiye yetiştirilebileceği açıktır. Palmiyelerin bakım ve uyumları birçok egzotik bitkiye göre daha kolaydır. Şimdiye kadar ülkemizde palmiyelerin yeterince ilgi görmemesi, bu konudaki bilgi yetersizliğine, kaynak yokluğuna ve birçok yetiştiricinin yavaş büyüdükleri için bu bitkileri ekonomik açıdan uygun görmeyip, üretimine girmemelerine bağlıdır.

PALMİYE DİKİMİ

1. Palmiye dikilecek çukur en az 150cm genişliğinde ve 120 cm genişliğinde açılmalıdır. Çukur altı drenajın iyi olması şarttır. Killi, suyu geçirmeyen ortamlarda, çukurun daha derin kazılması ve altta taş, moloz, kum gibi geçirgen malzeme serilmesi uygun olur. Ciddi drenaj sorunu varsa ve drenaj sağlanamıyorsa, önerimiz toprak kazılmadan palmiyenin kendi toprağı ile yerleştirilmesi ve etrafına uygun malzeme ile dolgu yapılmasıdır. Bu dolgunun yerinde kalmasının sağlanması için bir istinat duvarı gerekir.
2. Çukurdan çıkarılan toprak, organik maddeden fakir ise, tercihen yanmış keçi, yoksa koyun, o da yoksa inek gübresi ile karıştırılmalıdır. Doğal hayvan gübresi temin edilemediği durumlarda, yaprak çürüntüsü, törf, orman toprağı, kıyılmış çam kabuğu veya çam ibresi de kullanılabilir.
3. Sökülerek getirilen palmiyenin, gövdesinin toprağa birleştiği yer ile köke bağlı toprak alt ucu bir cetvelle ölçülür. Palmiye dikilecek çukur içi, satha bu ölçü kadar mesafe kalıncaya kadar, yukarda hazırlanan karışımla doldurulur. Palmiye Merkezi, özel palmiye nakil kiti içinde bulunan karışımın 1/3 ü zemine serpilir.
4. Nakil aracı üzerinde bulunan palmiye vinç veya kepçe yardımı ile çukur içine indirilir. Gövde dikey duruma getirildikten sonra, hazırlanan karışımın kalan kısmı, çukura doldurulur, üzerine “Palmiye Nakil Kiti”nden kalan 2/3 karışım, homojen bir şekilde serpilir. Bu işlem tamamlandıktan sonra, doldurulan karışım, beko veya insan gücü ile iyice sıkıştırılmalıdır.
5. Palmiyeler Kitabı (sayfa 20-24)nda gösterildiği gibi tespit işlemi yapılmalıdır. Bu tespit işlemi bilhassa uzun palmiyeler ve rüzgar alan bölgelerde büyük önem kazanır. Tespit işleminin en az 9 ay devam ettirilmesi, olası tehlikelere karşı önlemdir. Bağlanmış olan sürgün ucu da en az sonbahar yağmurlarına kadar bağlı kalmalıdır.
6. Bu işlemler bitince, palmiye etrafına 100-120cm çapında, etrafı yükseltilmiş, su tutucu bir yalak hazırlanır ve toprak iyice eminceye kadar su verilir. Bundan sonraki sulamalar toprağın nemine göre ayarlanır, ancak sıcak yaz günlerinde gün aşırı hatta bazen günlük su gerekebilir.

 

PALMİYE NAKLİNDE (TRANSPLANTASYONUNDA) DİKKAT EDİLECEK ÖĞELER

Nakil işi mutlaka yazın yapılmalıdır, çünkü nakil edilen palmiyelerin kökleri ölürler ve yeni kök gelişmesi için toprak sıcaklığına gereksinim vardır.Deneyimlerimize göre Akdeniz Bölgesinde en iyi nakil Nisan, Mayıs, Haziran aylarında, bu sürede yapılamamış ise Eylül Kasım ayları arasında yapılmalıdır.
Yerinden sökülen 8-10metre den uzun palmiyeler, diğer ağaç türlerinin aksine yeni yerlerine, eskisinden 50-100 cm aşağı dikilmelidir.
Sürgün ucundaki yapraklar, en son çıkan yaprak etrafında, bu yaprağı sarıp koruyacak şekilde bağlanmalıdır. Unutulmaması gereken nokta, palmiyeler yalnız bir sürgün ucu taşırlar (kardeşlenme yapmayanlar), bu uç ölürse palmiyede ölür.
Ağaç iyi bir şekilde tespit edilmelidir. Eğer gövde alt kısmı sallanırsa, yeni gelişen ince kökler koparlar ve ağaç tutmaz. Bunun için bir demirciye palmiye gövde kalınlığı ölçülerek, yaptırılan metal çember, gövdeye takılarak ağaç 4 bir yandan çevreye tespit edilmelidir. Demir çember ağacın 1/3 alt kısmına takılabilecek şekilde yaptırılmış iki adet yarım çemberden oluşur. Bu iki yarım çember uçlarından iki adet cıvata yardımı ile bir birlerine birleştirilirler. Ayrıca çember üzerinde çeliş halat tespiti için 4 adet demir halka bulunmalıdır.

TÜRKİYE'DEKİ DOĞAL PALMİYELER

 
(Palmiyeler kitabından alınmıştır)

  Ülkemizde çok azımızın bildiği doğal palmiye toplulukları vardır. Ülkemiz doğal palmiyelerinin adı Datça Hurması (Phoenix theophrastii) ve yeni bulunan, muhtemelen P. theophrastii’nin bir alt türü olan Gölköy Hurmasıdır (P. Theophrastii spp Gölköy).


  Datça-Girit Hurması (Phoenix theophrastii)
İsa’dan dört yüz yıl önce Yunan botanikçi Theophrastus, Girit adasında palmiye ağaçlarının bulunduğunu yazmıştır. 20. yüzyıl başlarında Girit adasındaki yabani palmiyelerin hurma “Phoenix dactylifera” olduğu sanılmakta idi. Ancak 1967 yılında İsveç’li botanikçi Dr Werner Greuter bunun ayrı bir tür olduğunu göstererek Theophrastus’a atfen, “Phoenix theophrastii” adını vermiştir. Böylece daha önce batı ve orta Akdeniz’de bulunan, Bodur Palmiye-Akdeniz Yelpaze Palmiyesi (Chamaerops humilis) dışında Avrupa kıtasında ikinci bir palmiyenin varlığı ortaya çıkmıştır. Bu palmiyeler Avrupa’da doğal olarak bulunan iki palmiye türünden biri olduğu için Avrupa ve Avrupalılar için büyük önem taşımaktadır. Yazarın notu: Yunanistan’ın siyasal sınırları içinde olan Girit Adası’nın, coğrafi olarak Asya Kıta sahanlığında olduğu düşünülürse, bu palmiyenin Avrupa’ya ait olmaması gerekir.


Phoenix theophrastii Girit Adası’nda 10 ayrı bölgede bulunmaktadır. Türkiye’de bu palmiye ilk defa 1983 yılında Boydak ve Yaka tarafından Datça yarımadasında bulunmuştur. Prof. Dr. Melih Boydak 1985 yılında bu palmiyeyi, Finike Körfezi, Kumluca-Karaöz kıyılarında bulmuştur. Yunanca’da “phoenix” (feniks), hurma ağacı demektir. Muhtemelen “Finike” adı buradan gelmektedir.

Datça hurması (Phoenix theophrastii) ve Arap hurması (Phoenix dactylifera) gövde altından piçler verirler. Ancak dikkatli bir bakışla ikisi arasında farklılık olduğu görülür. Datça hurmasının boyunun 17metreye kadar uzamasına karşın, Arap hurması 30 metreye ulaşabilir. Datça hurmasının yaprakları, Arap hurmasına göre daha küçük, kısa ve kalın yaprakçıklardan oluşmaktadır. Bu yaprakçıkların uçları çok sivridir, yanlışlıkla değildiği zaman kanamaya yol açabilir. Ayrıca Datça hurmasının çiçek sapı ve meyveleri Arap hurmasından daha küçüktür.

Datça hurması gösterişli, mavimtırak yapraklara sahiptir. Bu yapraklar yaşlanınca kahverengiye dönerler ve birkaç yıl bitkinin üzerinde asılı kalırlar. Doğasında bu palmiyeler, dikenli dalları, ölmüş keskin yaprakları ve alttan çıkan piçleri ile yanına yaklaşılamayacak bir görünümdedir. Bu palmiyelerin bir özelliği de yangına karşı son derece dayanıklı olmalarıdır. Bütün piçler yansa bile, yangından sonra tamamen siyahlaşmış gövdeden yeni sürgünler çıkmaktadır.

Datça hurmasının doğada en önemli gereksinimi, devamlı bir yer altı suyunun bulunmasıdır. Büyümesi için ılıman bir iklim de gereklidir. Bunlar da Arap hurmasında olduğu gibi erkek veya dişi olurlar. Mayıs ayında çiçek açarlar. Dişi bitkilerin çiçek sapları, erkeklerinkinden iki kat daha uzundur. Erkek bitkilerin polenleri çok fazladır ve rüzgar ile dişi bitkilere taşınırlar. Tozlaşmadan sonra oluşan meyveler, sonbaharda olgunlaşırlar. Olgunlaşmamış meyveler, parlak portakal renginde, buruk-acı lezzettedir. Olgun meyveler ise koyu kahverengi, bazen hafif pembe, yumuşak ve hurma tadındadır, yenirler. Datça’da Eylül sonu ve Ekim ayında, yerliler tarafından yemek için toplanmaktadırlar. Taze tohumlar 25C° de bir ay içinde çimlenirler.
 
Gölköy Hurması (Phoenix theophrastii spp. Gölköy)
Bodrum Yarımadamsı kuzeyinde, Gölköy’de palmiye topluluğu olduğu yöre insanınca yüzyıllardır bilinmesine karşın, ilk bilimsel ziyaret Ege Üniversitesi Peyzaj profesörleri tarafından 1988 yılında yapılmıştır. Bu palmiyeler yeni bir Datça Hurması topluluğu olarak değerlendirilmiştir.
 
Prof. Boydak 1990 yılında yaptığı ziyarette, Bodrum Gölköy’deki yeni palmiye topluluğunun, Datça Hurması’na benzemediğini fark etmiştir. Prof Boydak’ın daha sonra Londra Kew Gardens’tan Sasha Barrow’unda katılması ile yaptığı çalışmalarda, bu palmiyenin Datça Hurmasından farklı yeni bir tür, veya Datça Hurmasının bir alt türü olabileceği anlaşılmıştır. Bu konuda güzel bir makale, Dünya Palmiye Birliğinin yayın organı “Principes”in Temmuz 1995 sayısında yayınlanmıştır (Derginin yeni adı Palms’dır).

Datça ve Finike’de bulunan hurmaların boylarının 17 metreye ulaşmasına karşın, Gölköy hurmalarının yüksekliği 8 metreyi geçmemektedir. Gölköy hurmasının çiçek sapı uzunluğu 60-200cm, arasında ölçülmüşken, Datça hurmasının çiçek sapı 30cm kadardır. Datça hurmasının tohumları, Gölköy hurmasınınkinden biraz daha büyüktür.

1993 Haziran ayı yangınında, birçok Gölköy Palmiyesi yanmıştır. Bunların hemen hepsi daha sonra tekrar büyümelerine devam etmişlerdir. Ancak bugün bile yanık, siyah gövdeleri görülmektedir. Palmiyelerin bulunduğu yörede ufak bir göl vardır. Bölge kışın 2-3 ay su altında kalmaktadır, ancak yazın da, bölgeyi ve gölü besleyen kaynaklar olduğundan, hurmaların su sorunu olmamaktadır.

Palmiyelerin bulunduğu bölge, uzun süredir, köylülerin ve “yazlıkçı”ların baskısı altındadır. Yöredeki birçok evin bahçesinde, hala tek tük, kalan doğal palmiyeler görülmektedir. Phoenix theophrastii CITES anlaşması ile korunan türler arasındadır. Gölköy’de kalan son palmiye topluluğu, Datça Hurması’nda olduğu gibi sözde koruma altındadır. 1998 yazında, buraya “Bodrum Golf Kulübü AŞ ve Balıkçılık Arsasıdır girilmez” tabelası konulduğu ve buradan kepçe ile palmiyelerin söküldüğü tespit edilmiştir. 2003 yılında, alan bakımsızlıktan otla kaplanmış ve insanların biraz daha uzak kalmaları doğanın yardımı ile sağlanmıştır.

 

Palmiye Merkezi tarafından Gölköy Palmiyesinin dünyaya tanıtımı yapılmıştır, bugün beş kıtada ve birçok ülkede, Gölköy Palmiyesi genç örnekleri mevcuttur. Ayrıca merkezimizde, bu palmiyenin çimlenme ve büyüme özelliklerine yönelik araştırmalar devam etmektedir.

 

ÇEVREMİZDEKİ PALMİYELER


Birçoğumuzun yabancı olduğu, çevremizdeki palmiyeleri kısaca tanıtmak istiyorum

Öncelikle belirtmek isterim ki, etrafımızda gördüğümüz palmiyeler, ülkemizin doğal palmiyeleri değildir. Doğal palmiyelerimiz etrafımızda görülmeyen palmiyelerdir!

Çevremizde sıklıkla gördüğümüz palmiyeler

Karadeniz sahil kuşağı, İstanbul, Marmara bölgesinde sıklıkla, Ege ve Akdeniz sahil kuşağında ise daha az görülen, kıllı gövdesi fazla kalın olmayan, yaprakları yelpaze şeklinde olan, hiçbir zaman piç vermeyen palmiyeler, “Çin Yelpaze Palmiyesi” (Trachycarpus fortunei) dir. Bu palmiye İzmir yöresinde, orman fidanlıkları tarafından üretilip, uzun süre bodur şamarops adı ile satılmıştır. Birçok üretici ve peyzaj mimarı tarafından da, iç mekan palmiyesi olduğu sanılan bu palmiyenin sınıflandırmadaki eski adı Şamarops ekselsa (Chamaerops exelsa)dır.

Çin yelpaze palmiyesi benzeri yelpaze yaprakları olan, ancak dikkatli bakıldığında, yaprakları biraz daha küçük, gri-mavimtırak olan, ayrıca yaprak sapında küçük dikenler içeren boyu 1.5-2 metreyi pek geçmeyen, alttan piçler veren palmiyeler, “Akdeniz Yelpaze Palmiyesi” veya “Bodur Palmiye” diye adlandırılan (Chamaerops humilis) dir. İstanbul Suadiye yalılarında güzel ve büyük örnekleri vardır. Ege ve Akdeniz sahil şeridinde, otel ve villalarda yer yer rastlanmaktadır

Ege, Akdeniz sahil kuşağı ve Denizli’de çok, Karadeniz sahil kuşağı, İstanbul ve Marmara bölgemizde az görülen, gene el ayası veya yelpaze şeklinde, ancak yukarıda tarif edilenlerden daha büyük yaprakları ve yaprak saplarında dikenleri olan, gövdesi açık kahverengi nispeten düzgün, ancak çok kalın olan ve halk arasında “Palmiye” denilen palmiyeler (Washingtonia filifera) dır.

Aynı Washingtonia filifera tarifine uyan, Karadeniz, Marmara ve Ege bölgelerimizde hemen hiç rastlanmayan, Köyceğiz, Dalaman ve az olarak diğer Akdeniz kentlerimizde görülen, gövdeleri yukarıdaki palmiyeden daha ince, boyu ise daha uzun olup, halk arasında yine Palmiye denilenler (Washingtonia robusta) dır. Gövdesi ne ince ne kalın olan palmiyeler, ülke mozaiği ile uyumlu melezlerdir.

Karadeniz sahil kuşağı, İstanbul, Ege ve Akdeniz sahil kuşağında sıklıkla görülen, kalın ve görkemli gövdesi, zarif, uzun tüysü yaprakları olan, hiçbir zaman piç vermeyen, “feniks” veya “yabani hurma” olarak bilinen palmiyelerin adı “Kanarya Adaları Feniksi”veya “Kanarya Adaları Hurması”(Phoenix canariensis) dır.

Kanarya Adaları Feniksine benzeyen, ancak yaprakları gri-mavimsi olan, bazen piçleri ile görülen, halk arasındaki adı “hurma” olan palmiyeler, “Arap Hurması”, (Phoenix dactylifera) dır. Bu palmiyelere daha fazla Antakya, Mersin, Adana ve diğer güney illerimizde rastlanmaktadır.

Etrafımızda ender olarak görebileceğimiz Kanarya Adaları Feniksi ile Arap Hurması arasında yer alan, yaprakları yine gri-mavi olan, alttan piçler veren, ancak meyveleri hurmadan çok daha küçük ve etsiz olan palmiyeler, “Datça Hurması” veya “Gölköy Hurması”, (Phoenix theophrastii) olabilir. Bu palmiyelerin büyük örnekleri daha önceleri Gölköy’den sökülüp, özellikle Bodrum Yarımadasında bulunan bazı turistik otel bahçelerine dikilmiştir. Ayrıca Muğla ili Karabörtlen Orman Fidanlığı tarafından 1989 yılında Datça Hurması tohumu toplatılarak dikilmiş ve üretilen fidanlar “feniks” adı altında satılmıştır. Bugün 20 yaşını doldurması gereken bu palmiyelerin, nerede kimlerin bahçesinde olduğu bilinmemektedir.

Marmaris Grand Azur otelde güzel örnekleri bulunan, yalnız Akdeniz sahil kuşağında, çok az sayıda otel ve sahil evi bahçesinde rastlanabilecek, ince ve kısa gövdeli, yaprakları yukarıdaki hurmalara benzeyen fakat daha küçük, parlak yeşil olan, yaprak sapları dikensiz, piç vermeyen bir palmiye görürseniz bu, “Cüce Feniks”,(Phoenix roebelenii) dir.

Son birkaç yıldır büyük örnekleri ithal edilen, Antalya’da Cam Piramit ve Yeni Otogarda, Bodrum, Magic Life Otelde görebileceğiniz, düzgün gövdeli, tüysü yaprakları aşağı sarkan, zarif palmiyeler, “Kraliçe Palmiyesi”, (Syagrus romanzoffiana), eski adı ile (Cocos plumosa)dır.

GEZGİN PALMİYENİN HİKAYESİ

Gezgin palmiye dikildikten
1 yıl sonra
Gezgin Palmiye tespit halkaları çıkarılırken Gezgin Palmiye Ağustos 2003 sağlıklı ve meyveli


Gezgin Palmiye, Palmiye Merkezi girişinde bulunan, 16 metre boyunda, Merkezin simgesi olan Washingtonia Robusta’dır. Bu palmiye 1940 lı yıllarda, Köyceğiz, Ulupınar Mahallesi, şimdiki adı Cumhuriyet caddesi olan, yol kenarına dikilmiştir. Bulunduğu sulak alanı severek hızla büyüyen bu palmiye ve 4 kardeşi, 1999 yılı Eylül ayında, Belediye tarafından yol genişletme
çalışma nedeni ile istimlak alanına girmiştir.

 

Köyceğizden yaklaşık 20km uzakta bulunan Kavakarası Köyünde faaliyet gösteren Gardenya Çiçekçilik firması, kesilmesine karar verilen bu palmiyeleri satın alarak kendi arazisine götürüp, satmak amacı ile dikmiştir.

 

Merkezimiz Gardenya Firması arazisinde dikili olan bu 5 palmiyeden en büyüğünü satın almıştır. Satın alınan palmiye, 2001 yılı, 24 Temmuz Salı günü, saat 15.00 de, ikinci mekanı olan Kavakarası Köyünde dikili olduğu araziden sökülmüş ve Merkez’e getirilerek, girişde daha evvel hazırlanan çukura dikilmiştir. Bu şekilde Köyceğiz doğumlu yaklaşık 70 yaşındaki palmiye, tekrar doğup büyüdüğü kente gelmiştir. Çok az ağaca nasip olan iki mekan değiştirme olayından sonra, palmiyenin adı “Gezgin Palmiye” olmuştur.

 

Yaprakları ile beraber 18metre uzunluğunda olan palmiyenin nakli için, önceden Kaymakam’lık makamına bilgi verilmiş ve trafikten izin alınmıştır. Palmiyenin sökümü bir  “Beko” iş makinası ile yapılmış, Dalaman’dan getirtilen seyyar bir vinç yardımı ile hazır bekleyen TIR a yüklenmiştir. Palmiyenin TIR la nakli sırasında, önde ve arkada iki araçla yol emniyeti sağlanmış, Köyceğiz içinde uygun bir yol güzergahı bulunarak Merkez önüne gelinmiştir. Ancak uzun aracın, Merkez önündeki köprüden dönmesine olanak olmadığından, hazırlanan çukura nakil, konvoyu takip eden vinç tarafından gerçekleştirilmiştir. Merkez arazinde taban suyunun yüksek olması nedeni ile, daha önce hazırlanan çukur derinliği 1metreyi geçememiştir. Palmiye köklerinin bu çukurdan yüksek kalması üzerine, daha sonra yaklaşık 130cm yüksekliğinde betonarme, taş kaplama bir duvar örülmüştür. Palmiyenin sabitlenmesi için, söküldüğü zaman alınan ölçülere göre hazırlanan iki adet demir çember, Toparlar Beldesi itfaiye aracının merdiveninden faydalanılarak monte edilip, 4 taraftan çelik halatlarla tesbit edilmiştir.

 

Özel bakımla, “Gezgin Palmiye” yeni yerinde, çabucak kendini toparlamış, ertesi yıla birçok yeni  ve sağlıklı yaprak vererek girmiştir. Çok iyi bir gelişme gösteren palmiye 2003 yılı baharında, son dört yılında ilk defa olarak çiçeklerle bezenmiştir.
Gezginci Palmiye’nin çelik halatlarının çıkarılması, palmetum kuruluş çalışmalarının yoğunluğu nedeni ile ancak iki yıl sonra, 23 Ekim 2003 tarihinde gerçekleşebilmiştir. Köyceğiz ve civarında “Gezgin Palmiye” üst ucuna kadar uzanan bir merdiven bulunamadığından, ölen yaprakların budaması yapılmamakta, doğasında olduğu gibi bırakılmaktadır.