PALMİYELER HAKKINDA KISA BİLGİ
Palmiyeler bilhassa tropik ve subtropik bölgelerde yaygın
olarak bulunan bir bitki türüdür. Arakasea (Arecaceae)
ailesinden ağaçsı gövdeye sahip tek çenekli (monokotilodon)
bitkiler olan palmiyeler, karakteristik görünüşleri nedeni
ile genelde dıştan bakmakla tanınırlar. Ancak sikas,
pandanus, kordilin ve yukka gibi benzer bitkiler acemiler
tarafından palmiye ile karıştırılabilirler. Bitki
sınıflandırmasında Modern Binominal sistemin kurucusu olan
İsveçli Botanist Carl Von Linnaeus, zarif görünümleri ile
palmiyeleri, bitkiler arasında “Prenses” olarak
adlandırmıştır.
Genelde tropik ve subtropik iklim bölgelerinde yaşayan bu
bitkiler, birkaç santim yükseklikten 60 metre yüksekliğe
kadar değişik boyut gösterirler. Dünyadaki palmiye türü
sayısı botanikciler arasındaki fikir ayrılıkları nedeni ile
tam belirlenememiştir. 3000 dolayında palmiye türü olduğu
kabul edilmektedir. Palmiyelerin büyük kısmı, tropik ve
subtropik iklim bölgelerinde yaşamakla birlikte, 20 derece
kuzey ile 20 derece güney enlemleri arasında palmiye
yetişmektedir. Doğal olarak en kuzeyde bulunan palmiye,
kuzey-batı ve güney-batı Akdeniz kıyı kuşağındaki, bodur
Akdeniz Yelpaze Palmiyesi (Chamaerops humilis), en güneyde
bulunan ise Yeni Zelanda’daki, Tıraş Fırçası Palmiyesi (Rhopalostylis
sapida) dır.
Palmiyeler genellikle yaprakları ile taç oluşturan ağaçsı
bitkilerdir. Çoğu tür tek gövdeye sahiptir. Bazı türlerde
gövde toprak altında olabildiği gibi bazılarında, hiç gövde
bulunmayabilir. Genelde palmiyelerin tek gövdeli olmalarına
karşın bazı türler yan piçleri nedeni ile çok gövdelidir.
Sarmaşık özelliğinde olan palmiyeler de mevcuttur. Palmiye
yaprakları çok belirgin ve karakteristik şekle sahiptir.
Çoğu türün yaprakları palmat (el ayası şeklinde) veya pinnat
(tüysü) yapıya sahiptir. Palmat yerine, yelpaze şeklinde
terimi de kullanılmaktadır. Ancak bunların dışında, değişik
şekillerde yapraklar da görülür.
Bütün dünyada yaygın bir dağılım gösteren palmiyelerin en
fazla tanınan ve kültürü yapılanları, gerek estetiği gerek
ekonomik değerleri bakımından Hindistan Cevizi (Cocos
nucifera) ve Arap Hurması (Phoenix dactylifera) dır. Afrika
Yağ Palmiyesi (Elaeis guineensis) de ekonomik değeri en
fazla olan palmiyelerdendir.
Tropiklerde palmiye yapraklarından ev duvarları ve
çatılarının yapımında, yaprakçıklar ve yaprak saplarından
örme çanta, sepet, şapka hatta bir çeşit kağıt yapılmasında
yararlanılmaktadır. Palmiye gövdeleri, inşaat malzemesi
olarak kullanılmaktadır. Ayrıca, sulama kanalları, küçük
tekne, ok, mızrak yapımında da kullanılırlar. Metroksilon
cinsi palmiyelerde, gövdenin iç fibröz kısmı, sago denilen
saf karbonhidrat yapısında nişasta içermektedir. Bu nişasta
yerliler tarafından besin maddesi olarak kullanılmaktadır.
Yine bazı palmiyelerde gövde çizilerek elde edilen bol
şekerli sıvıdan, şeker elde edilmekte veya bu sıvı fermente
edilerek, alkollü içkiler yapılmaktadır. Kalamus ve benzeri
tür, sarmaşık palmiye gövdeleri, “rattan” olarak
adlandırılırlar. Bunlardan aynı bambudan olduğu gibi örme
sandalye, sehpa, dolap ve diğer mobilya imal edilmektedir.
Bazı palmiyelerin büyüme ucu veya genç sürgünleri
yenilmektedir. Bu yiyeceğe palmiye kalbi veya palmiye
salatası denir. Birçok palmiyenin meyvesi yenmektedir.
Bunlardan en fazla ticari değeri olanları, Hindistan Cevizi
ve Hurmadır. Bazı palmiye tohumlarından da yemek ve kızartma
için kullanılan yağ elde edilmektedir. Ayrıca palmiye
tohumları işlenerek çeşitli süs ve ziynet eşyası
yapılmaktadır.
Kuzey doğu Brezilyada bulunan Copernicia prunifera türü
palmiyenin yapraklarından elde edilen Carnauba mumundan,
otomobil ve ahşapta kullanılan bir cila yapılmaktadır.
Hindistan cevizi (Cocos nucifera) meyvesinin sert dış
kabuğunun üzerindeki liflerden paspas ve ip imal
edilmektedir. Kabuğun kendi ise son yıllarda bitki
üretiminde çok aranan bir ekim ortamı malzemesi olmuştur.
Madagaskar kökenli Rafia Palmiyesi (Raphia rafinifera)
yaprakçıklarından elde edilen rafya, sepet ve şapka
yapımında bağlama mataryeli olarak kullanılmaktadır.
Tropikal ve subtropikal bölge vejetasyonunun en önemli
öğelerinden olan palmiyeler yalnız çöl, deniz kumsalları
veya çok sıcak bölgelerde değil, yüksek dağlarda veya
tropikal ormanlarda ağaç altı örtüsü olarak da bulunurlar.
Çin yelpaze palmiyesi (Trachycarpus fortunei) -18C dereceye
dayandığı için Kanada’nın birçok yerinde ve İsviçre’de Alp
dağlarının eteklerinde yaşayabilmektedir. Yine Afganistan ve
İran’ın yüksek dağlık bölgelerinde bulunan Mazari palmiyesi
(Nannorrhops rictchina) –21C° soğuğa dayanabilmektedir.
Seyşel Adaları’nda endemik olarak bulunan İkiz Hindistan
Cevizi (Lodoicea maldivica), bitkiler dünyasında en büyük
tohuma sahiptir. 6 yılda olgunlaşan meyveleri 20-25 kg
ağırlığa ulaşabilirler. Madagaskar Rafya palmiyesinin (Raphia
farinifera) tek bir yaprağı 20 metre uzunluktadır.
Madagaskar’da bulunan Bismark Palmiyesi (Bismarckia nobilis)
20 metre ve And dağları Balmumu Palmiyesi (Ceroxylon
alpinium)’nin boyu 60 metreye erişir. Bugün muhtemelen
doğadan kaybolmuş olan, Paraguay’daki Lilliput Palmiyesinin
(Syagrus lilliputiana) erişkinleri yalnız 10-15 cm
boya sahiptir (Lilliput Gulliver’in seyahatleri romanındaki
cüceler ülkesinin adıdır).
Ülkemizin ılıman bölgelerinde, birçok palmiyenin dış mekana
uyum gösterebileceği ve bütün bölgelerde, iç mekanda palmiye
yetiştirilebileceği açıktır. Palmiyelerin bakım ve uyumları
birçok egzotik bitkiye göre daha kolaydır. Şimdiye kadar
ülkemizde palmiyelerin yeterince ilgi görmemesi, bu konudaki
bilgi yetersizliğine, kaynak yokluğuna ve birçok
yetiştiricinin yavaş büyüdükleri için bu bitkileri ekonomik
açıdan uygun görmeyip, üretimine girmemelerine bağlıdır.
PALMİYE DİKİMİ
1. Palmiye dikilecek çukur en az 150cm genişliğinde ve 120
cm genişliğinde açılmalıdır. Çukur altı drenajın iyi olması
şarttır. Killi, suyu geçirmeyen ortamlarda, çukurun daha
derin kazılması ve altta taş, moloz, kum gibi geçirgen
malzeme serilmesi uygun olur. Ciddi drenaj sorunu varsa ve
drenaj sağlanamıyorsa, önerimiz toprak kazılmadan
palmiyenin kendi toprağı ile yerleştirilmesi ve etrafına
uygun malzeme ile dolgu yapılmasıdır. Bu dolgunun yerinde
kalmasının sağlanması için bir istinat duvarı gerekir.
2. Çukurdan çıkarılan toprak, organik maddeden fakir ise,
tercihen yanmış keçi, yoksa koyun, o da yoksa inek gübresi
ile karıştırılmalıdır. Doğal hayvan gübresi temin
edilemediği durumlarda, yaprak çürüntüsü, törf, orman
toprağı, kıyılmış çam kabuğu veya çam ibresi de
kullanılabilir.
3. Sökülerek getirilen palmiyenin, gövdesinin toprağa
birleştiği yer ile köke bağlı toprak alt ucu bir cetvelle
ölçülür. Palmiye dikilecek çukur içi, satha bu ölçü kadar
mesafe kalıncaya kadar, yukarda hazırlanan karışımla
doldurulur. Palmiye Merkezi, özel palmiye nakil kiti içinde
bulunan karışımın 1/3 ü zemine serpilir.
4. Nakil aracı üzerinde bulunan palmiye vinç veya kepçe
yardımı ile çukur içine indirilir. Gövde dikey duruma
getirildikten sonra, hazırlanan karışımın kalan kısmı,
çukura doldurulur, üzerine “Palmiye Nakil Kiti”nden kalan
2/3 karışım, homojen bir şekilde serpilir. Bu işlem
tamamlandıktan sonra, doldurulan karışım, beko veya insan
gücü ile iyice sıkıştırılmalıdır.
5. Palmiyeler Kitabı (sayfa 20-24)nda gösterildiği gibi
tespit işlemi yapılmalıdır. Bu tespit işlemi bilhassa uzun
palmiyeler ve rüzgar alan bölgelerde büyük önem kazanır.
Tespit işleminin en az 9 ay devam ettirilmesi, olası
tehlikelere karşı önlemdir. Bağlanmış olan sürgün ucu da en
az sonbahar yağmurlarına kadar bağlı kalmalıdır.
6. Bu işlemler bitince, palmiye etrafına 100-120cm çapında,
etrafı yükseltilmiş, su tutucu bir yalak hazırlanır ve
toprak iyice eminceye kadar su verilir. Bundan sonraki
sulamalar toprağın nemine göre ayarlanır, ancak sıcak yaz
günlerinde gün aşırı hatta bazen günlük su gerekebilir.
PALMİYE NAKLİNDE (TRANSPLANTASYONUNDA) DİKKAT EDİLECEK ÖĞELER
Nakil işi mutlaka yazın yapılmalıdır, çünkü nakil edilen
palmiyelerin kökleri ölürler ve yeni kök gelişmesi için
toprak sıcaklığına gereksinim vardır.Deneyimlerimize göre
Akdeniz Bölgesinde en iyi nakil Nisan, Mayıs, Haziran
aylarında, bu sürede yapılamamış ise Eylül Kasım ayları
arasında yapılmalıdır.
Yerinden sökülen 8-10metre den uzun palmiyeler, diğer ağaç
türlerinin aksine yeni yerlerine, eskisinden 50-100 cm aşağı
dikilmelidir.
Sürgün ucundaki yapraklar, en son çıkan yaprak etrafında,
bu yaprağı sarıp koruyacak şekilde bağlanmalıdır.
Unutulmaması gereken nokta, palmiyeler yalnız bir sürgün ucu
taşırlar (kardeşlenme yapmayanlar), bu uç ölürse palmiyede
ölür.
Ağaç iyi bir şekilde tespit edilmelidir. Eğer gövde alt
kısmı sallanırsa, yeni gelişen ince kökler koparlar ve ağaç
tutmaz. Bunun için bir demirciye palmiye gövde kalınlığı
ölçülerek, yaptırılan metal çember, gövdeye takılarak
ağaç 4 bir yandan çevreye tespit edilmelidir. Demir çember
ağacın 1/3 alt kısmına takılabilecek şekilde yaptırılmış iki
adet yarım çemberden oluşur. Bu iki yarım çember uçlarından
iki adet cıvata yardımı ile bir birlerine birleştirilirler.
Ayrıca çember üzerinde çeliş halat tespiti için 4 adet demir
halka bulunmalıdır.
TÜRKİYE'DEKİ
DOĞAL PALMİYELER
(Palmiyeler kitabından
alınmıştır)
Ülkemizde çok azımızın bildiği doğal palmiye toplulukları vardır. Ülkemiz
doğal palmiyelerinin adı Datça Hurması (Phoenix theophrastii)
ve yeni bulunan, muhtemelen P. theophrastii’nin bir alt türü
olan Gölköy Hurmasıdır (P. Theophrastii spp Gölköy).
Datça-Girit Hurması (Phoenix theophrastii)
İsa’dan dört yüz yıl önce Yunan botanikçi Theophrastus, Girit adasında
palmiye ağaçlarının bulunduğunu yazmıştır. 20. yüzyıl
başlarında Girit adasındaki yabani palmiyelerin hurma
“Phoenix dactylifera” olduğu sanılmakta idi. Ancak 1967
yılında İsveç’li botanikçi Dr Werner Greuter bunun ayrı bir
tür olduğunu göstererek Theophrastus’a atfen, “Phoenix theophrastii” adını vermiştir. Böylece daha önce batı ve
orta Akdeniz’de bulunan, Bodur Palmiye-Akdeniz Yelpaze
Palmiyesi (Chamaerops humilis) dışında Avrupa kıtasında
ikinci bir palmiyenin varlığı ortaya çıkmıştır. Bu
palmiyeler Avrupa’da doğal olarak bulunan iki palmiye
türünden biri olduğu için Avrupa ve Avrupalılar için büyük
önem taşımaktadır. Yazarın notu: Yunanistan’ın siyasal
sınırları içinde olan Girit Adası’nın, coğrafi olarak Asya
Kıta sahanlığında olduğu düşünülürse, bu palmiyenin
Avrupa’ya ait olmaması gerekir.
Phoenix theophrastii Girit Adası’nda 10 ayrı bölgede bulunmaktadır.
Türkiye’de bu palmiye ilk defa 1983 yılında Boydak ve Yaka
tarafından Datça yarımadasında bulunmuştur. Prof. Dr. Melih
Boydak 1985 yılında bu palmiyeyi, Finike Körfezi, Kumluca-Karaöz
kıyılarında bulmuştur. Yunanca’da “phoenix” (feniks),
hurma ağacı demektir. Muhtemelen “Finike” adı buradan
gelmektedir.
Datça hurması (Phoenix theophrastii) ve Arap hurması (Phoenix dactylifera)
gövde altından piçler verirler. Ancak dikkatli bir bakışla
ikisi arasında farklılık olduğu görülür. Datça hurmasının
boyunun 17metreye kadar uzamasına karşın, Arap hurması 30
metreye ulaşabilir. Datça hurmasının yaprakları, Arap
hurmasına göre daha küçük, kısa ve kalın yaprakçıklardan
oluşmaktadır. Bu yaprakçıkların uçları çok sivridir,
yanlışlıkla değildiği zaman kanamaya yol açabilir. Ayrıca
Datça hurmasının çiçek sapı ve meyveleri Arap hurmasından
daha küçüktür.
Datça hurması gösterişli, mavimtırak yapraklara sahiptir. Bu yapraklar
yaşlanınca kahverengiye dönerler ve birkaç yıl bitkinin
üzerinde asılı kalırlar. Doğasında bu palmiyeler, dikenli
dalları, ölmüş keskin yaprakları ve alttan çıkan piçleri ile
yanına yaklaşılamayacak bir görünümdedir. Bu palmiyelerin
bir özelliği de yangına karşı son derece dayanıklı
olmalarıdır. Bütün piçler yansa bile, yangından sonra
tamamen siyahlaşmış gövdeden yeni sürgünler çıkmaktadır.
Datça hurmasının doğada en önemli gereksinimi, devamlı bir yer altı
suyunun bulunmasıdır. Büyümesi için ılıman bir iklim de
gereklidir. Bunlar da Arap hurmasında olduğu gibi erkek veya
dişi olurlar. Mayıs ayında çiçek açarlar. Dişi bitkilerin
çiçek sapları, erkeklerinkinden iki kat daha uzundur. Erkek
bitkilerin polenleri çok fazladır ve rüzgar ile dişi
bitkilere taşınırlar. Tozlaşmadan sonra oluşan meyveler,
sonbaharda olgunlaşırlar. Olgunlaşmamış meyveler, parlak
portakal renginde, buruk-acı lezzettedir. Olgun meyveler ise
koyu kahverengi, bazen hafif pembe, yumuşak ve hurma
tadındadır, yenirler. Datça’da Eylül sonu ve Ekim ayında,
yerliler tarafından yemek için toplanmaktadırlar. Taze
tohumlar 25C° de bir ay içinde çimlenirler.
Gölköy Hurması (Phoenix theophrastii spp. Gölköy)
Bodrum Yarımadamsı kuzeyinde, Gölköy’de palmiye topluluğu olduğu yöre
insanınca yüzyıllardır bilinmesine karşın, ilk bilimsel
ziyaret Ege Üniversitesi Peyzaj profesörleri tarafından 1988
yılında yapılmıştır. Bu palmiyeler yeni bir Datça Hurması
topluluğu olarak değerlendirilmiştir.
Prof. Boydak 1990 yılında yaptığı ziyarette, Bodrum Gölköy’deki yeni
palmiye topluluğunun, Datça Hurması’na benzemediğini fark
etmiştir. Prof Boydak’ın daha sonra Londra Kew Gardens’tan
Sasha Barrow’unda katılması ile yaptığı çalışmalarda, bu
palmiyenin Datça Hurmasından farklı yeni bir tür, veya Datça
Hurmasının bir alt türü olabileceği anlaşılmıştır. Bu konuda
güzel bir makale, Dünya Palmiye Birliğinin yayın organı
“Principes”in Temmuz 1995 sayısında yayınlanmıştır (Derginin
yeni adı Palms’dır).
Datça ve Finike’de bulunan hurmaların boylarının 17 metreye ulaşmasına
karşın, Gölköy hurmalarının yüksekliği 8 metreyi geçmemektedir. Gölköy hurmasının çiçek sapı uzunluğu
60-200cm, arasında ölçülmüşken, Datça hurmasının çiçek sapı
30cm kadardır. Datça hurmasının tohumları, Gölköy
hurmasınınkinden biraz daha büyüktür.
1993 Haziran ayı yangınında, birçok Gölköy Palmiyesi yanmıştır. Bunların
hemen hepsi daha sonra tekrar büyümelerine devam
etmişlerdir. Ancak bugün bile yanık, siyah gövdeleri
görülmektedir. Palmiyelerin bulunduğu yörede ufak bir göl
vardır. Bölge kışın 2-3 ay su altında kalmaktadır, ancak
yazın da, bölgeyi ve gölü besleyen kaynaklar olduğundan,
hurmaların su sorunu olmamaktadır.
Palmiyelerin bulunduğu bölge, uzun süredir, köylülerin ve
“yazlıkçı”ların baskısı altındadır. Yöredeki birçok evin
bahçesinde, hala tek tük, kalan doğal palmiyeler
görülmektedir. Phoenix theophrastii CITES anlaşması ile
korunan türler arasındadır. Gölköy’de kalan son palmiye
topluluğu, Datça Hurması’nda olduğu gibi sözde koruma
altındadır. 1998 yazında, buraya “Bodrum Golf Kulübü AŞ ve
Balıkçılık Arsasıdır girilmez” tabelası konulduğu ve buradan
kepçe ile palmiyelerin söküldüğü tespit edilmiştir. 2003
yılında, alan bakımsızlıktan otla kaplanmış ve insanların
biraz daha uzak kalmaları doğanın yardımı ile sağlanmıştır.
Palmiye Merkezi tarafından Gölköy Palmiyesinin dünyaya tanıtımı
yapılmıştır, bugün beş kıtada ve birçok ülkede, Gölköy
Palmiyesi genç örnekleri mevcuttur. Ayrıca merkezimizde, bu
palmiyenin çimlenme ve büyüme özelliklerine yönelik
araştırmalar devam etmektedir.
ÇEVREMİZDEKİ PALMİYELER
Birçoğumuzun yabancı olduğu, çevremizdeki palmiyeleri kısaca
tanıtmak istiyorum
Öncelikle belirtmek isterim ki,
etrafımızda gördüğümüz palmiyeler, ülkemizin doğal
palmiyeleri değildir. Doğal palmiyelerimiz etrafımızda
görülmeyen palmiyelerdir!
Çevremizde sıklıkla gördüğümüz palmiyeler
Karadeniz sahil kuşağı, İstanbul, Marmara bölgesinde
sıklıkla, Ege ve Akdeniz sahil kuşağında ise daha az
görülen, kıllı gövdesi fazla kalın olmayan, yaprakları
yelpaze şeklinde olan, hiçbir zaman piç vermeyen palmiyeler,
“Çin Yelpaze Palmiyesi” (Trachycarpus fortunei) dir. Bu
palmiye İzmir yöresinde, orman fidanlıkları tarafından
üretilip, uzun süre bodur şamarops adı ile satılmıştır.
Birçok üretici ve peyzaj mimarı tarafından da, iç mekan
palmiyesi olduğu sanılan bu palmiyenin sınıflandırmadaki
eski adı Şamarops ekselsa (Chamaerops exelsa)dır.
Çin yelpaze palmiyesi benzeri yelpaze yaprakları olan, ancak
dikkatli bakıldığında, yaprakları biraz daha küçük,
gri-mavimtırak olan, ayrıca yaprak sapında küçük dikenler
içeren boyu 1.5-2 metreyi pek geçmeyen, alttan piçler veren
palmiyeler, “Akdeniz Yelpaze Palmiyesi” veya “Bodur Palmiye”
diye adlandırılan (Chamaerops humilis) dir. İstanbul Suadiye
yalılarında güzel ve büyük örnekleri vardır. Ege ve Akdeniz
sahil şeridinde, otel ve villalarda yer yer rastlanmaktadır
Ege, Akdeniz sahil kuşağı ve Denizli’de çok, Karadeniz sahil
kuşağı, İstanbul ve Marmara bölgemizde az görülen, gene el
ayası veya yelpaze şeklinde, ancak yukarıda tarif
edilenlerden daha büyük yaprakları ve yaprak saplarında
dikenleri olan, gövdesi açık kahverengi nispeten düzgün,
ancak çok kalın olan ve halk arasında “Palmiye” denilen
palmiyeler (Washingtonia filifera) dır.
Aynı Washingtonia filifera tarifine uyan, Karadeniz, Marmara
ve Ege bölgelerimizde hemen hiç rastlanmayan, Köyceğiz,
Dalaman ve az olarak diğer Akdeniz kentlerimizde görülen,
gövdeleri yukarıdaki palmiyeden daha ince, boyu ise daha
uzun olup, halk arasında yine Palmiye denilenler (Washingtonia
robusta) dır. Gövdesi ne ince ne kalın olan palmiyeler, ülke
mozaiği ile uyumlu melezlerdir.
Karadeniz sahil kuşağı, İstanbul, Ege ve Akdeniz sahil
kuşağında sıklıkla görülen, kalın ve görkemli gövdesi,
zarif, uzun tüysü yaprakları olan, hiçbir zaman piç
vermeyen, “feniks” veya “yabani hurma” olarak bilinen
palmiyelerin adı “Kanarya Adaları Feniksi”veya “Kanarya
Adaları Hurması”(Phoenix canariensis) dır.
Kanarya Adaları Feniksine benzeyen, ancak yaprakları
gri-mavimsi olan, bazen piçleri ile görülen, halk arasındaki
adı “hurma” olan palmiyeler, “Arap Hurması”, (Phoenix
dactylifera) dır. Bu palmiyelere daha fazla Antakya, Mersin,
Adana ve diğer güney illerimizde rastlanmaktadır.
Etrafımızda ender olarak görebileceğimiz Kanarya Adaları
Feniksi ile Arap Hurması arasında yer alan, yaprakları yine
gri-mavi olan, alttan piçler veren, ancak meyveleri hurmadan
çok daha küçük ve etsiz olan palmiyeler, “Datça Hurması”
veya “Gölköy Hurması”, (Phoenix theophrastii) olabilir. Bu
palmiyelerin büyük örnekleri daha önceleri Gölköy’den
sökülüp, özellikle Bodrum Yarımadasında bulunan bazı
turistik otel bahçelerine dikilmiştir. Ayrıca Muğla ili
Karabörtlen Orman Fidanlığı tarafından 1989 yılında Datça
Hurması tohumu toplatılarak dikilmiş ve üretilen fidanlar
“feniks” adı altında satılmıştır. Bugün 20 yaşını doldurması
gereken bu palmiyelerin, nerede kimlerin bahçesinde olduğu
bilinmemektedir.
Marmaris Grand Azur otelde güzel örnekleri bulunan, yalnız
Akdeniz sahil kuşağında, çok az sayıda otel ve sahil evi
bahçesinde rastlanabilecek, ince ve kısa gövdeli, yaprakları
yukarıdaki hurmalara benzeyen fakat daha küçük, parlak yeşil
olan, yaprak sapları dikensiz, piç vermeyen bir palmiye
görürseniz bu, “Cüce Feniks”,(Phoenix roebelenii) dir.
Son birkaç yıldır büyük örnekleri ithal edilen, Antalya’da
Cam Piramit ve Yeni Otogarda, Bodrum, Magic Life Otelde
görebileceğiniz, düzgün gövdeli, tüysü yaprakları aşağı
sarkan, zarif palmiyeler, “Kraliçe Palmiyesi”, (Syagrus
romanzoffiana), eski adı ile (Cocos plumosa)dır.
GEZGİN PALMİYENİN HİKAYESİ
|
|
|
Gezgin palmiye dikildikten
1 yıl sonra |
Gezgin Palmiye tespit halkaları çıkarılırken |
Gezgin Palmiye Ağustos 2003 sağlıklı ve meyveli |
Gezgin Palmiye,
Palmiye Merkezi girişinde bulunan, 16 metre boyunda,
Merkezin simgesi olan Washingtonia Robusta’dır. Bu palmiye
1940 lı yıllarda, Köyceğiz, Ulupınar Mahallesi, şimdiki adı
Cumhuriyet caddesi olan, yol kenarına dikilmiştir. Bulunduğu
sulak alanı severek hızla büyüyen bu palmiye ve 4 kardeşi,
1999 yılı Eylül ayında, Belediye tarafından yol genişletme
çalışma nedeni ile
istimlak alanına girmiştir.
Köyceğizden
yaklaşık 20km uzakta bulunan Kavakarası Köyünde faaliyet
gösteren Gardenya Çiçekçilik firması, kesilmesine karar
verilen bu palmiyeleri satın alarak kendi arazisine götürüp,
satmak amacı ile dikmiştir.
Merkezimiz
Gardenya Firması arazisinde dikili olan bu 5 palmiyeden en
büyüğünü satın almıştır. Satın alınan palmiye, 2001 yılı, 24
Temmuz Salı günü, saat 15.00 de, ikinci mekanı olan Kavakarası
Köyünde dikili olduğu araziden sökülmüş ve Merkez’e
getirilerek, girişde daha evvel hazırlanan çukura dikilmiştir.
Bu şekilde Köyceğiz doğumlu yaklaşık 70 yaşındaki palmiye,
tekrar doğup büyüdüğü kente gelmiştir. Çok az ağaca nasip olan
iki mekan değiştirme olayından sonra, palmiyenin adı “Gezgin
Palmiye” olmuştur.
Yaprakları ile
beraber 18metre uzunluğunda olan palmiyenin nakli için,
önceden Kaymakam’lık makamına bilgi verilmiş ve trafikten izin
alınmıştır. Palmiyenin sökümü bir “Beko” iş makinası ile
yapılmış, Dalaman’dan getirtilen seyyar bir vinç yardımı ile
hazır bekleyen TIR a yüklenmiştir. Palmiyenin TIR la nakli
sırasında, önde ve arkada iki araçla yol emniyeti sağlanmış,
Köyceğiz içinde uygun bir yol güzergahı bulunarak Merkez önüne
gelinmiştir. Ancak uzun aracın, Merkez önündeki köprüden
dönmesine olanak olmadığından, hazırlanan çukura nakil,
konvoyu takip eden vinç tarafından gerçekleştirilmiştir.
Merkez arazinde taban suyunun yüksek olması nedeni ile, daha
önce hazırlanan çukur derinliği 1metreyi geçememiştir. Palmiye
köklerinin bu çukurdan yüksek kalması üzerine, daha sonra
yaklaşık 130cm yüksekliğinde betonarme, taş kaplama bir duvar
örülmüştür. Palmiyenin sabitlenmesi için, söküldüğü zaman
alınan ölçülere göre hazırlanan iki adet demir çember,
Toparlar Beldesi itfaiye aracının merdiveninden faydalanılarak
monte edilip, 4 taraftan çelik halatlarla tesbit edilmiştir.
Özel bakımla, “Gezgin Palmiye” yeni
yerinde, çabucak kendini toparlamış, ertesi yıla birçok yeni
ve sağlıklı yaprak vererek girmiştir. Çok iyi bir gelişme
gösteren palmiye 2003 yılı baharında, son dört yılında ilk
defa olarak çiçeklerle bezenmiştir.
Gezginci Palmiye’nin çelik
halatlarının çıkarılması, palmetum kuruluş çalışmalarının
yoğunluğu nedeni ile ancak iki yıl sonra, 23 Ekim 2003
tarihinde gerçekleşebilmiştir. Köyceğiz ve civarında “Gezgin
Palmiye” üst ucuna kadar uzanan bir merdiven
bulunamadığından, ölen yaprakların budaması yapılmamakta,
doğasında olduğu gibi bırakılmaktadır.
|